Browsing Category Genel

Beceriksiz

İlk kez 30 yıl önce tanıdım Ali Koç’u. Boğaz’daki Çay bahçesinden bozma bir açık hava gece kulübünde.
Galatasaray-Fenerbahçe maçı var, 1-1 bittiğini hatırlıyorum. Ama o gece maçın önüne geçen bir görüntü hâlâ gitmedi gözlerimin önünden.
Fenerbahçe beraberlik gölünü bulduğunda birkaç metre ötemizde bir karışıklık oldu, yerde debelenen biri var!
“N’oldu, adam boğuluyor mu?” falan derken biri, “Yok gole seviniyor, Vehbi Koç’un (O zaman henüz sağdı ve aileyi birlikte tutan isimdi) torunu o” dedi.
Yerler ince toprak, eski çay bahçelerini hatırlayanlar bilirler o ince toprağı. Sonradan adının da Ali Koç olduğunu öğrendiğim yaşıtım genç, lacivert blazer ceketiyle yerde debeleniyor; gole seviniyormuş.
O gün sadece, “Dedesi görse ne üzülür” diye içimden geçirmiştim.
Yıllar geçti hâlâ ailesini utandırmak için elinden geleni ardına koymuyor.
– Locasından tribüne atlıyor taraftarı dövmek için.
– Keşin tekiyle yanağından makas aldıracak kadar içli dışlı.
– Züğürt Ağa filmindeki düşmüş ağa rolündeki Şener Şen gibi elinde megafonla etrafına derdini anlatmaya çalışıyor.
Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz ama gerek yok. Daha fazla Koç soyadını yıpratmayalım; durumu anladınız siz zaten.

BECERİKSİZLİĞİNİ ÖRTMEK İÇİN

O günün şımarık zengin çocuğu bugün Fenerbahçe Başkanı. Birkaç meczup ve ergenin dışında seveni kalmadı.
2018 yılından bu yana tek başarısı geçtiğimiz günlerde kazanılan Türkiye Kupası. Galatasaray’ın nasıl saf dışı edildiğini herkes gördü ya neyse buralara girmeye gerek yok.
Harcanan paranın karşılığında ortaya çıkan beceriksizliğini örtmek için her sene artan bir hırsla 59 öncesi şampiyonluklara sarıldı can simidi hesabı.
Federasyona da bastırarak 59 öncesi şampiyonlukları eşeleyecek komisyon kurdurttu bu sene de şampiyonluğa ulaşamadığı için.
AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın da en yakınlarından biri olan Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi de yakını olduğu kişi gibi usul, kanun tanımaz biri olmalı ki bu komisyonun kurulmasına izin verdi.
Oysa ki yıllar önce de Fenerbahçe böyle bir başvuruda bulunmuş, federasyon işi tahkim kuruluna sevk etmiş ve tahkim de bu isteği reddetmişti.
Sayın Büyükekşi’nin de çok iyi bileceği gibi tahkim hükümleri katidir (2002/52 E. 2002/68 K. Meraklısı bulsun okusun). Aynı konunun bir kez daha aynı mecrada kurcalanması ve oylanmasını istemenin ardında mutlaka bir çapanoğlu vardır!

KABUL EDİLEBİLİR ŞAMPİYONLUKLAR!

Diyelim federasyondakiler akıl tutulması yaşıyorlar. Ya da Koç soyadı karşısında dizlerinin bağları çözüldü.
Ya da, ya da diye daha bin cümle daha yazarım ama size de bana da yazık etmeyeyim
Olayın saçmalığını iddia edenler açısından ifşa edeyim.
Tarihi, belgeleri, kayıt altına alınmış resmi beyanları çok severim; yalanı, riyayı şaaaak diye ortaya çıkartır.
Buyurun kendi ağzından seçim öncesi rakibi, şike yaptıysa Fenerbahçe için yapan Aziz Yıldırım’ı eleştirmek için 1 Haziran 2018’de sarf ettiği cümleyi okuyalım:
“Kabul edilir şampiyonluklara baktığımızda, tarihimizde ilk kez bir rakibimizin 2 şampiyonluk gerisine düştük. Eskisi gibi dominant ve lider hâle gelmemiz lazım.”
İnsana sorarlar, “Kabul edilir şampiyonluklar derken ne demek istiyorsun hacım!” diye.
O günkü rakibi şike yaptıysa Fenerbahçe için yapan Aziz Yıldırım da boş durmamış zamanında.
Beşiktaş’ın başındakiler bugün nasıl enkazdan şampiyonluk çıkarma alçaklığını yapıyorsa, zamanında da tüpçü çağırıp haybeden 2 şampiyonluğa konmuştu. Bu duruma bakın şike yaptıysa Fenerbahçe için yapan Aziz Yıldırım 2017 yılında nasıl tepki vermiş:
“Yahu 1959’da hesap, kitap, matematik hiçbiri sığmıyor bir yere. 1959 yılında lig başlamış, şampiyonlar belli. İşte biz 19, Galatasaray 20, Beşiktaş aslında 13, Trabzon bilmem ne… Belli yani statü. Bunlar (Beşiktaş) gittiler, bu ligin prosedürünün başlatmasından sonraki 1959’dan önceki yıllarda iki yıl şampiyon olmuşlar, ya biz de müraacat edelim yıldızları alalım falan gibi. Yıldızlarla bir şey olunmaz. Yani burada zorbalıkla yapılan bir operasyon vardır, kanuni bir iş yoktur. Haluk Ulusoy verememiştir, Tahkim Kurulu’na götürmüşlerdir, orada Tahkim Kurulu’nda bir bahaneyle halletmişlerdir işi çıkarmışlardır yani. Yahu 59’dan bu yana sığmıyor, nereye koyacaksınız yani. Bir acayip acayip işler işte. Ondan sonra diyorlar duruşumuz var. Yahu duruşunuz varsa gidin iki yıldızı iade edin. Yıldızlarla bir şey olunmaz, yıldız insana bir şey kazandırmaz.”

CAN VE İNAN KARDEŞLER BÜYÜK ŞANS

Fazla söze gerek yok, kendi açıklamaları bile 59 öncesi şampiyonlukları dilenmenin ne kadar mantıksız ve aşağılık bir durum olduğunu gözler önüne seriyor!
Aile düzenleri nasıl bilemiyorum ama Koç ailesinde çok değerli insanlar var.
Biri Can Kıraç; tanıdığım hayat görüşü, vizyonu ve mütevazılılığı en üst seviye bir ağabey. Sayın Ali Koç’a arada sırada Can Ağabey ile sohbet etmesini tavsiye ediyorum.
Diğeri ise İnan Kıraç; iki cümlesini ölene kadar unutmayacağım.
Birincisi, “Rakibinin en aşağı senin kadar akıllı olduğunu asla unutma. Senden aptal olduğunu düşündüğün an en büyük aptal olursun.”
İkinci cümle ise günün konjonktürüne daha güzel uyuyor, “Ben bugüne kadar asla kimseden refüze edilme ihtimali olan bir şey rica etmedim.”
Arada sırada büyüklerle vakit geçirmek iyidir, insana vizyon verir.

FENERBAHÇE DEDENİN PARASINDAN DEĞERLİDİR

Son olarak kendi Fikrimi söyleyeyim.
Ben Ali Koç’un yerinde olsam fi tarihindeki bir haftalık turnuvadan şampiyonluk çıkartmaya uğraşacağıma elimdeki sınırsız imkanlarla yaşadığım gün şampiyon olmaya çalışırım.
“Şampiyon yapmak için geldiğim takımı 5 senedir neden mutlu sona ulaştıramadım? Başakşehir’in bile şampiyonluğunu gördüm. Neden yapamıyorum, hatalarım ne?” diye kafa patlatacağına kurnazlık peşinde. İtibarını ayaklar altına alıyor Fenerbahçe’nin.
Dedenin parasının kat be katı değerindedir Fenerbahçe’nin itibarı. Senin izanın yetmiyorsa Fenerbahçe üyelerinin yetecektir pek yakında.
Süper Kupa finalinin ağustos yerine ocak ayında oynanmasını istemesi ise, “Hazır olmayan Fenerbahçe’nin Galatasaray karşısında ağır bir yenilgi almasından çekiniyor” diye yorumlandı.
Fenerbahçe taraftarı her şeyi affeder ama Galatasaray’dan korkan bir Fenerbahçe Başkanı’nı asla!

KULÜBÜN İTİBARINI YOK ETTİ!

Paredes’in menajeri Rodrigo Varela’nın şu ufak cümlesi bile aslında Fenerbahçe’nin düştüğü durumu tüm çıplaklığı ve acısıyla ortaya koyuyor:
“Fenerbahçe’nin bizi istemesine anlam veremiyorum biz parayı değil vizyonu ve hedefleri olan bir kulübe gideceğiz parayı seçmiş olsaydık Arabistan’dan gelen teklifleri olumlu karşılardık Fenerbahçe’nin Suudi Arabistan Ligi’nden farkı yok.”
Hepinize 1 litre benzine 34 lira vereceğiniz yeni haftada mutluluklar diliyorum. Bizi bu hale getirenlerin de Allah belasını versin, ne diyeyim!

Erdoğan: 0 Kabzımallar: 3

Bu ülke gerçek anlamda kanla kuruldu. Çanakkale’si Conk Bayırı, Sakarya’sı Dumlupınar’ı, Menemen’i İzmir’i!
Hepsinde gözyaşı var!
Hepsinde dökülen kan var.
Hepsinde düşenin ardından düşmeye hazır vatan evlatlarının canı var.
29 Ekim 1923’te iş cumhuriyetin ilanıyla da bitmemiş. Kuruluş aşamasındaki arsız nursuzlarla uğraşmaya devam ediyor Mustafa Kemal Atatürk ve evlatları.
Kimi zaman günümüzde hükümetin gözeneklerine kadar nüfuz etmiş Nakşibendi tarikatının baş pisliği Şeyh Esat kılığında Menemen’de çıkıyor karşılarında.
Kimi zaman da Nasturi, Şeyh Sait, Raçkotan, Raman, Eruhlu Yakup Ağa ve Oğulları, Pervari, Koçuşağı, Hakkari, Sason, Mutki, Ağrı, Hoybun, Oramar, Tendürek, Savur, Resul, Bicar, Batuş, Zeylan, Pülümür, Dersim isyanları diye kafa ütülemiş. Terakkiperver adı altında kankaları bile kuyusunu kazmaya yeltenmiş Atam’ın.
Elinin tersiyle hepsinin dersini vermiş, arada Hatay’ı topraklarımıza dahil etmiş. Bugünkülerin kucaklarından kalkmadıkları hiçbir tarikata, şeyhe, şıha papuç bırakmamış Atam.
Bakmış tek tek kafalarını ezmekle olmuyor, topyekûn çözüm için tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanunu çıkartmış.
Sıkı mı şimdi, dünya terse dönüp de Kemal Bey başımıza geçse; o da tekke ve zaviyelere dokunamaz.
İktidar ile muhalefetin al gülüm ver gülüm oynadığı bir tiyatronun arka sıralarında uyukluyoruz ahalice, dönen dolaplardan haberimiz yok!
Neyse konumuza dönelim.
Kesmemiş, köy enstitülerini kurmuş, cumhuriyetin mottosunu; “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” olarak belirlemiş. Dağ köylüsü çocuğun da bir müzik aleti çalmasını sağlamış.
Yeni doğmuş bir ceylanın ayaklarının titremesi gibi kırılgan bir ülkeden aslan yaratmış aslan!

ATATÜRK’ÜN FABRİKALARI

1- Ankara Fişek Fabrikası (1924)
Atatürk’ün açtığı fabrikalar
2- Gölcük Tersanesi (1924)
Atatürk’ün açtığı fabrikalar
3- Şakir Zümre Fabrikası (1925)
Atatürk’ün açtığı fabrikalar
4- Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
5- Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
6- Uşak Şeker Fabrikası (1926)
7- Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
8- Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
9- Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
10- Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
11- Ankara Çimento Fabrikası (1928)
12- Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
13- İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
14- Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
15- Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
16- Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931- genişletildi)
17- Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
18- Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
19- Konya Ereğli Bez Fabrikası (1934)
20- Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
21- Bursa Süt Fabrikası (1934)
22- İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934 temel atma)
24- Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
25- Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
26- Isparta Gülyağı Fabrikası (1934)
27- Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas buğday siloları (1934)
28- Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1935 – tamamlandı)
29- Kayseri Bez Fabrikası (1934 temel atma)
30- Nazilli Basma Fabrikası (1935- temel atma)
31- Bursa Merinos Fabrikası (1935 temel atma)
32- Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935 temel atma)
33- Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935)
34- Ankara Çubuk Barajı (1936)
35- Zonguldak Taş Kömür Fabrikası (1935)
36- Barut, Tüfek ve Top Fabrikası (1936)
37- Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936- ilk Türk uçağı NUD-36 üretildi)
38- Malatya Sigara Fabrikası (1936)
39- Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
40- Malatya Bez Fabrikası (1937 temel atma- bu fabrika hariç bütün bez ve dokuma fabrikaları Atatürk’ün sağlığında açılmıştır.)
41- İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934- temel atma)
42- Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937- temel atma)
43- Divriği demir ocakları (1938)
44- İzmir Klor Fabrikası (1938- temel atma)
45- Sivas Çimento Fabrikası (1938-temel atma)

ERDOĞAN BECEREMEDİ!

Yukarıdaki ve daha sonra açılan birçok fabrikayı AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan sattı.
20 yılda 80 yıllık ülkenin mirasını yedi.
Padişahlar dönemini bile dahil etsek; tarihimizde hiçbir zaman böyle bir napotizm yaşanmadı.
“İtibardan tasarruf olmaz” ayağına onlarca saray, onlarca uçak aldı kendine. Yüzlerce lüks araçla halkını yara yara camiye gidiyor, binlerce koruması var.
Günlük koruma maliyeti 30 milyon lira!
Sadece evinin giderleri günlük 18 milyon lira!
Aklımıza bile gelmeyen neler neler vardır daha!
Ak Saray’da hastane var diyorlar; onun masrafları da dahil mi acaba bu paralara. Dün pansuman malzemesi aldık. 2-3 kere anca yeter. Baticonu, gazlı bezi, flasteri, Rif’i 300 lira. Yan eczane bin 200’e kakalamaya çalıştı.
Yavaş yavaş konumuza geliyoruz; tutan tuttuğunu öpüyor.
Beyni olan kitle olarak zaten neyin ne olduğunu biliyoruz, lafı uzatmaya gerek yok.
AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan ne ekonomiyi ne dış politikayı ne de ülkenin demografisini yönetememiştir. Bunu biz net biliyoruz. Adaletin, hukukun, basın özgürlüğünün, eşitliğin parçalanması zaten ayrı hikaye!
Şekeri çıktığı zaman “Ayyaş” diye bahsetmeye cüret ettiği adam ülkeyi kurarken otuz çeşit nursuzla başa çıkmış!
Asrın lideri, dünyanın kıskandığı, çıbanının kılı olmak için sıra beklenen Zat-ı Şahaneleri ise kabzımallarla bile mücadele edemiyor!
Tarlada 4 lira olan hıyar pazarda markette 35-40 lira olamaz. Olursa bu işte bir terslik vardır. Kabzımallar ülkeyi yönetenlerden daha güçlü demektir.
Mesela ben ülkeyi yönetsem ve ekonomi bu durumda olsa ülkede ne kadar kabzımal varsa önüme dizer gerekeni yaparım.
Peki AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan niye yapmıyor?
Çünkü umurunda bile değiliz!
Cumhuriyet’ten de, laiklikten de, modern dünyadan da bizden de hoşlanmıyor. Yerimize koymak için Suriyeli, Afgan, Pak, Somalili ve Arapları boşa doldurmuyor memlekete!

Kara Oğlan!

Dün Galatasaray kazanırken zorlanmadı bile. İcardi, Torreira, Boey, Oliveira ve arkadaşları yürüye yürüye eksik Trabzonspor’un canına ot tıkayıverdiler. İki sene önce şampiyonluğa ulaşmış bir takım bu kadar kötü olamaz, ilginç.
Maçı zaten hepiniz izlemiş, medyaya yansıyan haberleri, Ziyech’in tribünde belirmesini, aşkın olayımı falan biliyorsunuzdur. Hakemi de izlemişsinizdir. Bugün sadece hakemle ilgili bir şeyler söyleyeceğim, bir de Molde maçının önemini hatırlatacağım.

HATA DEĞİL GÖZ GÖRE GÖRE!

Atilla Karaoğlan’ı geçen sene Gaziantep – Beşiktaş maçından hatırlıyoruz.
Mücadelenin 24. dakikasında N’Koudou rakibi Kitsiou’ya kafayı koyuverdi. Vuruş anını gören hakem sarı kartla yetindi. VAR uyardı, Karaoğlan yaklaşık 3 dakika N’Koudou’nun kondiğini izledikten sonra kararını değiştirmedi. Bariz hatalı bulunan Karaoğlan’a 2 ay maç verilmedi. Sonra kollayıcısı kimse devreye girdi ve hakemlik hayatı normale döndü.
Karaoğlan’ın bir özelliği var. Net hata yapıyor. Geçen sene N’Koudou’nun kafasını görmediği gibi dün akşam da Trezeguet’nin Boey’e çıkardığı dirseği göremedi.
Sanırım kariyerine kafes dövüşü hakemi olarak başlamış olacak ki yönettiği futbol maçlarında bocalıyor!

BİR TEK KABZIMAL GÖREMEMİŞ

Galatasaray gole giderken Galatasaray lehine faul çalıyor. Galatasaray’ın kazandığı kornerleri bile vermiyor.
Tam bir görev adamı; anlaşılan o ki Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un bahsettiği fıtrat hikayesi Karaoğlan ve VAR hakemleri üzerinden hayata geçirilmiş. Ben başka bir izah bulamıyorum.
Boey’in pozisyonuna bir tek zamanında Soner’in Okan’ın ayağını kırdığı pozisyonda faul bile vermeyen kabzımal “Penaltı değil” demiş. Bana göre penaltı olduğunun net kanıtıdır Galatasaray düşmanı kabzımalın çemkirmesi!
Sanki bir Fellini filmi içindeyiz değil mi, epizotluluğun tavanındayız. Maç seyretme ezberimizi bozdu hakemler. Önce maçı parçalıyorlar; sarı-kırmızı, paşa gönülleri ne isterse kartları yapıştırıveriyorlar irite ettikleri Galatasaraylı fıtbolculara. Sonra hiçbir şey yokmuş gibi maçı bitiriyorlar.
Karaoğlan’ın suratı maç sonu bomboktu.
İyi bir insan olduğumdan önce kötü maç yönettiği için üzgün olduğunu düşündüm. Sonra ensemdeki Şeytan, “Ulan salak Serdar, herif aldığı talimatı yerine getiremediği için tedirgin, sahibinden fırça yiyeceği için suratı beş karış” diye uyardı beni!

DAMARLARDAKİ ASİL KANDA MEVCUT

Hakem kılığındaki tetikçileri de yenecek kudret Galatasaray Başkanı, yöneticileri, teknik heyet, futbolcular ve taraftarın asil kanında mevcut.
Dahili bedbahtlar nerelerini yırtarsa yırtsınlar ligin sonunu değiştirebileceklerini pek sanmıyorum bu sene. Formsuz, yorgun, motivasyonsuz olmalarına rağmen yürüyerek ve neredeyse pozisyon vermeyerek devirdiler Trabzonspor’u.
Benim tek endişem hafta içi oynanacak Molde maçı. Diri bir takım ve sahasında iyi sonuçlar alıyor.
Çarşamba günü ne yapmalı ne etmeli rövanş için avantajlı bir skorla Florya’ya dönmeli.
Emin olun, gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Konuyla alakasız ama bir de bir haber var, yalanlıyorlar şiddetle; keşke doğru olsa.

Çektirdiğin kadar çek!

Bakın sesinizi çıkarıp, “Yeter ulan artık” demeyecekseniz yakın gelecekte sizi ne maceralar bekliyor…
Mülteci, sığınmacı, kaçak göçmen, düzensiz göçmen, üremekten başka yeteneği olmayan cahiller, sizi kesmeye gelen gözü dönmüş yaratıklar, din ile beyinleri yıkanmış caniler, taşeron Amerikan ordusu, kaybedecek bir çantası bile olmayan tecavüzcüler sürüsü!
Artık siz ne derseniz deyin adına; neticede bu ülkeye neredeyse 20 milyon insan soktular. Şu anda 80’e 20’yiz. Yirmi yıl sonra 100’e 50, kırk sene sonra 130’a 130 olacağız.
O zamana kadar bizi kesmedilerse sonrasında olabilecekleri düşünmek bile kanımı donduruyor!
Ülkeye henüz birkaç yıl önce çökmüş olmalarına rağmen hergün bir cinayet, tecavüz, saldırı, bıçaklama, yaralama, hırsızlık, gasp, eşkiyalık, sarkıntılık, yağmacılık haberlerinin başrolündeler!
Ufaktan organize olmaya da başladılar, sınırsız insan gücüne sahipler.
Acımasızlar, din adına ya da herhangi bir şey adına her türlü manyaklığı yapmaya hazırlar.

POLİSİN BARK BARKINI ARAR OLDUK!

Mesela anneni ve oğlunu almışsın Yeşilköy’de Marmara Denizi’nin o eşsiz kokusunu ciğerlerine çekiyorsun. O da ne balıkçı barınakları tarafından 8-10 mayolu mülteci geliyor. Yaşlar tam da sınırdan elini kolunu sallayarak geçenler ayarında, artı-eksi iki; 20 civarı. Yarısı mayolu, yarısı donlu. Az önce denizin içinde oldukları için yarısının tek varlıkları olan malları meydanda. Küstahça bağıra çağıra, sanki etraflarını kasten rahatsız etmek istermişçesine gürültü çıkarıyorlar. Ne yazık ki sadece rahatsız olmakla kalmıyorsun. İçinden bir tatsızlık çıkmaması için, bir tanesiyle istemeden tehditkâr göz teması kurmamak için niyet tutuyorsun. Ya da az önce devriye gezen polis otosunun o anda tekrar ortaya çıkmasını ve lüzumsuz yere binlerce kez çaldırdığı o sirenimsiyi bir kez daha “Bark bark” diye öttürmesini dört gözle bekliyorsun. Ama nafile, her zamanki gibi olmasını istediğin an yoklar.
Kahve söylersin tam ortasında damlar, 85 yaşındaki anana GBT yaparlar ama olmasını istediğin an yoklardır işte!

BİRE BİR KAVGA DA AŞK DA KALMADI!

Sen nasıl gençlerin gözünden esas niyetlerini okuyabiliyorsan onlar da seninkini okuyabiliyor. İçlerinden en yırtık olanı, “Bugün bir şey yapmayacağız ama pek yakında kanınıza talibiz” dercesine bakarak çetesini uzaklaştırıyor. Belli ki onların reisi de o!
Sevinsen mi üzülsen mi, değişik duygularla bir sigara yakıp, “Vay anasına” diyerek arkana yaslanıyorsun. Annem farkında yaşananların. Yapamadıklarımı da tahmin ediyor huyumu çok iyi bildiği için ki, “Oğlunu düşün sakın bir delilik yapma” diye sınırsız anne nasihatı sıralıyor.
O da biliyor 10 kişi olmalarına rağmen olası bir kargaşalıkta donlarından bıçak çıkartacaklarını.
Arap kültürü böyle çünkü; bire bir ne kavga var ne de aşk. İlla ki bir taraf diğerinden kalabalık olacak. “Aşkı” yanlış anlamayın, bir adamla evlenen dört midesiz kadından bahsediyorum!
Yirmi küsür senelik saltanatın sonucunda Kurtlar Vadisi sistemi çöktü ülkeye. Çetesi yanında olmadan en babayiğidinin teke tek kavgaya girmeye kıçı sıkmıyor. Gariban bir travestiye bile yedi polis girişiyor Kurban’da danaya girer gibi organize olup!

ENDORFİN ZARARLILARI!

Bu kez karınla gitmişsindir Yeşilköy’e. Vukuatsız geçen bir günün ardından eve dönerken yol üzerindeki eskinin meşhur şimdinin alelade dondurmacısına uğrarsın. Birer külah dondurma alıp ağzını tatlandıracaksın ama nafile. Bu kez işgalcilerin çocukları karşılar seni. Yiyeceğin iki top dondurmayı daha eline almadan boğazına dizerler yalvarmaya başlayarak.
Dondurmacı uyarır, “Abi sabahtan beri yüzer top yediler” diye. Sen huzur bulursun ama eşinin ana yüreği püreye dönmüştür bir kere. Hepsine alır dondurma teker teker neli istediklerini de sorarak. Sonra da o çocukların ne kadar şanssız olduklarını düşünerek gözyaşları içinde yer dondurmasını.
İki top dondurma oldu mu sana endorfin zararlısı!
İçinden, “Ulan bir dahaki sefere şu ilerideki bakkaldan çubukta iki dandik dondurma almazsam şerefsizim” der evin yolunu tutarsın.

BUNUN ADI NET HIYANET!

Sanırım çoğunluğunuz son 5-10 yılda habis bir ur gibi ülkeyi saran kalabalık için aynı şeyleri düşünüyorsunuz.
Demografik etkisi bir yana esas yara ekonomide açıldı kapanması imkansız bir şekilde. İki sene önce 2 bin liraya oturduğunuz dairenin kirasının şimdi 35 bin lira olmasının ana nedeni göçmenler, baba nedenini de hepimiz, en azından yüzde 48’imiz çok iyi biliyor.
Asya Hun Devleti’yle milattan önce 220’de başlayan Türk Devletleri arasında en kötü yönetileniz. Belki Osmanlı’nın son dönemleriyle yarışabilir, o kadar.
Neden Osmanlı’nın son dönemleriyle yarışabilir dedim. Bir kere ders çıkartılabilecek kadar yakın tarih. Belgeler, fotoğraflar, filmler var. Haremiyle, altın sandıklarıyla işgalcilerin gemisine binerek tüyen son padişah Vahdettin’in görüntüleri var.
AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bir karış toprak kaybetmeden 33 yıl Osmanlı’yı yönetti” diye bahsettiği Abdülhamit’in tahtta oturabilmek için bugünkü Türkiye’nin iki katı büyüklükte toprağı bedel olarak dağıttığının belgeleri var.
O günlerde vatan o şekilde satılıyormuş, bugün başka şekilde.
İkisinin de tam karşılığı hıyanet!

Saray’da sevgi imparatorluğu

Aradan önce seçim yüzünden ana dalımız sporu bir kenara bırakmıştık. Seçim sonuçlarından da anlaşılacağı gibi ağzımızla kuş tutsak halkımıza doğruları gösterebilme ihtimalimiz yok.
“TOGG yok” diyoruz inanmıyorlar, daha bir şahsa satılan araç göremedik!
“Faiz sebep enflasyon sonuç” deli saçması bir düşünce diyoruz, “Sen Reis’ten daha mı iyi bileceksin lan dümbük” diye mesaj atıyor safın biri. Ulan büyük ekonomist bile yazdıklarımızdan ders çıkarıp faizleri yükseltmeye başladı Berat ve Nebati’den kurtulunca.
Garip halkı hâlâ “Benden alsın ona versin” kafasında kuru ekmeği bile tukaka ettiği belediyenin dükkanlarından saatlerce kuyruk bekleyerek alabiliyor.
Düşüncesi, aklı-fikri her zamanki gibi yok. AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan ne derse ona biat ediyor.
Eskiden acıyıp kollamaya çalışırdım bu tipleri ama maymun gözünü açtı. İnsanlığımdan şüphe ediyorum artık çaresiz hâllerinden garip bir zevk alırken kendimi yakalamaktan.
Ne olursa olsun biz düzgün taraftakilerin doğruyu yapması gerektiğini kendime telkin ediyorum ama henüz başarılı olamadım!

ENKAZDA PUAN ARAYAN ADAM!

Düzgün insan olmak falan demişken aklıma Şenol Güneş geldi.
Hani biri ne kadar ekonomistse bu da o kadar filozof.
Kurnaz ancak kapasitesi kısıtlı beyniyle büyük laf edeyim derken her seferinde sıçıp sıvayan geriden filozof bu kez baltayı çok feci taşa çaktı.
Asrın depreminde 50 bin kayıp var diyorlar ama iptal olan 300 bin telefon aboneliği var. Külahıma bile anlatsan tekmeyle kovalar bu yalanı.
90 IQ üzeri tüm insanlık o lanet depremde 500 binden fazla canı kaybettiğimizi biliyor. Hem de deprem yüzünden kaybetmedik, alçak şerefsizler malzemeden çaldıkları için kaybettik o canları.
İşte böylesi bir acıdan Şenol Güneş denilen vicdan yoksunu puan çıkarma peşine düştü.
“Efendim şimdi Riva’da antrenman yapan Gaziantepspor ve Hatayspor geçen sene de orada çalışıp lige devam edebilirlermiş. Bunu söylemekten neden çekiniyormuşuz ki” gibi saçma sapan şeyler söyledi 2 puan önde aldığı takımı 8 puan geriye düşürdüğünü örtmek için.
35 sene üstüste şampiyon olsan bile temizleyemezsin artık yediğin bu haltı.
Torunların da dahil olmak üzere herkesin gözünde artık sen, enkazdan puan çıkartmaya çalışan bir vicdansızsın!

ALİ HEM KOÇ AİLESİNE HEM FENERBAHÇE’YE ZARAR VERİYOR

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ise büyük zorluklarla takımın başına getirdiği İsmail Kartal’ın imza töreninde, “İşi sıkı tutacağız. Fıtratımızda olmayan ama başkalarının fıtratında olan işleri biz de yapacağız” diye çemkirdi.
Şampiyon Galatasaray olduğu için sanırım laf atmaya çalıştığı insan Galatasaray Başkanı Dursun Özbek ve arkadaşları.
Ali ailesinin şımarık ve hırçın çocuğu. Aile içinde belki hoş karşılanabilir bu afacanın söyledikleri-yaptıkları ancak koskoca Fenerbahçe’nin başında sakil duruyor.
Kaldı ki Galatasaray bu şampiyonluğa tarihinde aleyhinde olmamış kadar çok hakem hatalarına rağmen ulaştı.
Ailede kimin lafı geçiyor bilmiyorum ama birilerinin bu sahte kabadayıya dersini vermesi şart.
Hem ailenin hem de Fenerbahçe’nin adını ayaklar altına alıyor haylaz!

BAKAMBU DA YOLU YARILADI

Sayın Dursun Özbek ve arkadaşları Galatasaray’a çağ atlattı.
Mutlaka ki çok mesai harcamış çok da para dökmüşlerdir. Ancak gerçekleşenlerin neredeyse tamamı uzanan zeytin dallarıyla ilgili.
Başkan Özbek, “Sevgiyi Galatasaray’a geri getireceğiz” diyerek seçildi, getirdi de.
En muhalif keskin dilleri duymazdan geldi, cevap yetiştirmedi. Maraza ile beslenenlerin çenesi kapandı.
İyi bir takım kurdu, eze eze şampiyon oldu. Top çizgiyi geçmezse emeklerin boşa gideceğini biliyordu çünkü.
Yarım kalan ne kadar iş varsa tamamladı; Ada, Kemerburgaz, kapalı salon artık gün sayıyor.
Bilinmeyenler de var; Beylikdüzü, Büyükçekmece arazileri büyüyor, Hasnun Galip müze olma yolunda, PTT’ye kaptırılan Lise’nin karşısındaki müze tekrar Galatasaray’ın, Florya’daki Yaşlılar Yurdu artık kirada değil vs.
O kadar çok şey yaptı ki Dursun Özbek ve arkadaşları say say bitmez.
Taraftarın gördüğü ise İcardi, Paredes, Angeliño.
İcardi’nin Arabistan’a gitmemek için elinin tersiyle ittiklerini göz önüne getirirsek sevgi imparatorluğunun bir kolu da Florya’yı ahtopot gibi sarmalamış.
Son cümle olarak Cédric Bakambu’nun da İcardi’nin takım arkadaşı olacağını müjdelesem ne dersiniz!
Serdar Dinçbaylı
serdardincbayli@gmail.com