Kaybolan kelimelerimizden küye, hiçbir güncel sözlükte yok. Sadece Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde bu sade tanımlamasını bulabildim; yanık, is.
Çocukluğumda çok duyuyordum bu kelimeyi. İstanbul neredeyse sur içinden ibaretti. Komşularımızın büyük bölümü gayrimüslümdü.
Ermeni, Musevi, Rumlarla beraber mutlu bir hayatımız vardı.
Hergün kavga vardı ama etnik kavga yoktu. Agop’u adı Agop diye değil sinsilik, mızıkçılık yaptı diye döverdik kısaca.
Renkli mahalleydi Vatan Caddesi. İskenderpaşa İlkokulu’nu bitirdim ben, İskenderpaşa Camii’nin hemen yanı başındaydı. Bahçesindeki dutlarıyla meşhurdu o zaman tarikatıyla değil. Belki o zaman da vardı takkeli cüppeli ama üstsüz turist kadar nadir görülürlerdi.
Kuru temizleyici yamağı Memiş, sonradan Medyum Memiş oldu. Kör Metin ise Metin Şentürk.
SAYGI EN ÖNEMLİ ŞEYDİ
Şimdiki Historia Alışveriş Merkezi’nin yerindeki çocuk Parkı’nın karşısında oturan benimle yaşıt üç kardeş arkadaşım vardı. Adları Ecevit, Erbakan ve Demirel’di! Ayıcı vardı ayı oynatırdı, Sarı Dede vardı leblebi tozu satardı, sütsalcısı, seyyar lahmacuncusu, jölecisi, macuncusu, Zümrüt Kırtasiyesi’yle bambaşka bir dünyadı.
Dondurmayı Bulgar Madam’dan yerdik, dondurma değil sorbeydi.
Normalde elma, armut, kiraz satan arabalı seyyar Paskalya’da boyalı yumurtaya dönerdi.
Herkes herkesin bayramına saygı gösterir, her dinin kutsalı ulkum (Pişi) kapı kapı ikram edilirdi önemli günlerde.
Taze ekmek margarin, üzerinde biraz reçel varsa bugünün donatına on basardı. Reçel yoksa tuz serper, zevkten dört köşe tıkınırdık.
Aramıza Sulukule civarlarındaki çadır kentten katılan Roman arkadaşlarımızı da katar, beraber huzur içinde yaşardık.
Elbette hırgür eksik olmazdı ama kimse de kimseyi bıçaklamazdı. Bıçaklasa bile onun adı çizmekti o zamanlar, epidermi pek aşmazdı vakalar.
Kavga edenler arasında bile yazılmamış ancak çiğnenemeyecek kurallar vardı. Saygıyı önce karşı tarafa göstermek istisnalar dışında hepimizin övündüğü bir erdemdi.
ALİ KOÇ BİR TÜRLÜ BAŞARILI OLAMIYOR
Bunca laf salatasından sonra ana konuya dalalım. Dalalım da önce küyeyi anlatayım size.
Soba boruları baharın gelmesiyle sokaklarda, bahçelerde temizlenirdi. En kral haraket yere vurularak kurumları çıkarmaktı. Biriken o kuzguni karalığı göstererek büyüklerimiz “Küyeye bulaşma, lekesi çıkmaz” derlerdi.
Şu anda Galatasaray ile Fenerbahçe arasında böyle bir hikaye var.
Büyük havayla başa geçen Ali Koç beş senede hiçbir başarı elde edemeyince köşeye kısılmış kedi gibi önüne gelene fıflamaya başladı.
5 yıldız dedi, önce hakemler iyi dedi, sonra kötü dedi, fıtrat dedi, bel altı dedi; dedi de dedi.
En son transfere taktı, yıldızlar Galatasaray’a konfeti gibi yağarken çıtayı yükseltmek yerine rakibin çıtasını aşağı çekmek için atmadığı takla kalmadı.
Beceriksizlikte en üst seviyeye çıkınca da, “Kavga çıkarayım da tüm kabahatlarım örtülsün” diye Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’e bulaştı, canlı yayında kozlarını paylaşmaya davet etti.
Tabii ki Özbek kibar ancak çarpıcı bir şekilde, “Başarısızlığınızı telafi etmeye çalışıyorsunuz” diyerek Koç’a duvarı gösterdi.
PROVOKATÖR SELİM SOYDAN
Daha ayın başında derbi öncesi Özbek’in yemek teklifini küstahça reddeden Koç çiğliğini devam ettirerek Fenerbahçe Divan toplantısında, Özbek ile ilgili, “Yöneticisine söyledim. Çıkalım, eteğimizdeki taşları dökelim, kamuoyu da rahat etsin, biz de rahat edelim, gerginlik bitsin bir daha da konuşmayalım” dedim. Ancak yönetici, “O senin karşına çıkamaz ki hitabet kabiliyeti yok” cevabını verdiğini iddia etti.
Sonra devreye her zaman için ortalığı yalan yanlış karıştırmayı huy edinmiş her şeyin eskisi Selim Soydan çıkarak bu yöneticinin Galatasaray 2. Başkanı Metin Öztürk olduğunu iddia etti.
Şahsen Metin Öztürk’ü tanıdığımı sanıyorum. İddia edilen şey gerçek olsa bile Öztürk işkence altında dahi böyle bir şey söyleyecek insan değil. Gördüğüm en kibar insanlar listesinde üst sıralarda yer alıyor.
Zaten seçimden çok önce, henüz listeler birleşmemişken bile bir televizyon programında Dursun Özbek’i örnek alınacak başkan olarak tanımlamıştı.
ÖZBEK’TEN ÖZTÜRK’E GÜVENOYU
Hepsinden önemlisi Özbek de, “İkinci başkanım Metin Öztürk kardeşimi bir polemik içine çekmeye çalışıp, buradan Galatasaray’a vurmaya çalışıyorlar. Kendisi iyi bir Galatasaraylıdır, neyi ne zaman söyleyeceğini de çok iyi bilir. Bu Ali Cengiz oyunlarını yapanlara hatırlatmak isterim; onlar giderken biz dönüyorduk. Anlaşılıyor ki, açıklamalarında dedikleri gibi fıtratlarında olmayan şeyleri yapmaya başladılar. Yalnız ben şimdiden söyleyeyim, Galatasaray’ı karıştırmaya ne güçleri, ne kalibreleri, ne de geçmişleri yeter” cevabını vererek Öztürk’e olan güvenini belirtti.
Tüm bu gelişmeler neticesinde yaşına başına bakmayıp başkanına yanlayarak öne çıkmaya çalışan Selim Soydan’a bir kere olsun doğrunun peşinde koşmasını tavsiye ediyorum.
Birçok anlattığı şeye kendisi adına utanç duymuştum, bunlara bir yenisi eklendi!
Ortalığı bulandırarak başarısızlıklarını örtmeye çalışan Ali Koç da kendisine söylendiğini iddia ettiği “Hitabet” hikayesini eğer hangi Galatasaray yöneticisinin söylediğini açıklayamazsa kötü ünvanlarına yalancılığı da ekler.
KOÇ YAYLANARAK, ÖZBEK KAZIYARAK
Bir de bildiğim kadarıyla ufak bir karşılaştırma yapayım.
Ali Koç kökleri 1200’lere kadar giden Harrow’da liseyi okumuş. Rice ve Harvard’da ise üniversiteyi. Türkiye’nin en zengin ailesinin çocuğu. Yalıda doğmuş yalıda yaşıyor. Ne öğrenciyken ne de iş hayatına girerken en ufak bir maddi sıkıntı yaşamamış. Okul da iş de paşa paşa onu beklemiş.
Her şeye rağmen çok faal değil aile şirketinde. Bir de kötü bir çocukluk geçirmiş ebeveynlerinin zalimlikleri yüzünden.
Dursun Özbek ise tırnaklarıyla gelmiş bulunduğu mevkiye.
Gümüşhane’de doğmuş, Galatasaray Lisesi’ni kazanmış. Neuchatel Üniversite’sinden kabul görmüş ancak parasızlıktan gidememiş. ODTÜ’ye başlamış yine parasızlık aile şartları engel olmuş. İstanbul’a dönüp İTÜ Makine’yi bitirmiş. İTÜ Spor Kulübü’nde hem üniversite takımında, hem de Amatör 1. Küme’de futbol oynamış.
İş hayatına kardeşiyle Talimhane’de ufacık bir oto yedek parça dükkanında başlamış ve bugünkü imparatorluğunu kurmuş.
Varı da biliyor yoğu da!
Tabiri caizse tam bir sokak çocuğu, neyi varsa söke söke elde etmiş!
Sayın Ali Koç çok şanslı ki Sayın Dursun Özbek heyecanla, düşünmeden yaptığı teklifi küyeye bulaşmamak için reddetmiş.
Bana göre iki başkan bir sabah baş başa televizyona çıksa Özbek, Koç’u kahvaltı niyetine yer.