Terörün adaleti

Dün gece 1920’lerin başından 30 Nisan 1945’te hem siyanür hapı yutarak hem kafasına sıkarak sonra da cesedini yaktırarak dünyaya çektirdiği eziyete son veren Adolf Hitler hakkında bir belgesel seyrettim.

Başından bir bölümünü kelimesine dokunmadan aktarmak istiyorum. Gerisini merak ederseniz Viasat Historie Kanal‘dan izleyebilir, istediğiniz yorumu yaparsınız!

“I. Dünya Savaşı bitmiş, Almanya yeni bir dönem yaşıyor” diye başlıyor belgesel; sizi anlatıcının sözleriyle başbaşa bırakıyorum…

YENİ ALMANYA

Bu Alman çocuklar bahçelerinde savaşı yeniden canlandırıyorlar; katılamayacak kadar küçük oldukları bir savaşı.

1900 yılında doğmuşlardı ve l. Dünya Savaşı…

Kalplerinde keder ve yenilginin acı tohumları mevcuttu. İçlerinden bazıları daha sonra Nazi Partisi’nin önde gelenlerinden olacaktı ve Yeni Almanya vizyonlarını dayatmak için yasalara adeta saldıracak ve kuralları saptıracaklardı.

Hukuk Naziler’in Almanya’yı ve Alman toplumunu ele geçirmek için  başvurruğu bir silahtı. Naziler için kanun basit şekliyle, ırkın kendisini savunması için bir silahtı. Hukuk özne olarak birey yerine halk topluluğunu esas alır hâle gelmişti.

Hapishane arkadaşı Rudolf Hess topluluk önünde Adolf Hitler’in gözlerinin içine bakarak, “Yüce Führer, siz Almanya’nın ta kendisisiniz, siz harekete geçerseniz ulus da harekete geçer, siz yargılarsanız halk da yargılar” diye konuşuyor. Hitler ise duyduklarına inanamayan şaşkınlık ama aynı anda da şımarık bir gururla kendisini çılgınca alkışlayan kalabalığa Nazi selamını çakıyordu.

SUÇ SİLAHI HUKUK!

Giren jenerikten sonra dış ses devam etti…

Eldeki binlerce ses kaydı, görüntü ve belge bir yapbozun parçalarından farksız. Ve bir araya geldiklerinde hukuk ve adaletin nasıl bir suç silahı hâline geldiğini gösterecek.

Sonra bir mahkeme salonu olduğu anlaşılan ve tüm mahkeme heyetinin Hitler’in büstünün önünde Nazi selamı verdikleri siyah beyaz ekranda “A justice of terror” yazısı kıpkırmızı harfler topluluğu olarak beliriyor.

YARGI SİSTEMİ DİZE GETİRİLDİ

Sonra dış ses yine devam ediyor.

Hitler’in mahkemelerinin merkezinde yer alan avukat ve yargıçların, yargı sisteminin dize getirildiği acımasız bir savaşta hangi rolleri oynadıklarına yakından tanıklık edeceğiz. Bazı dikkat çekici hayatlar bu hikayeye ışık tutacak.

GÖSTERMELİK YARGILANDI

Sonra program başladı, aralarında bir kadının da bulunduğu birkaç avukat ismen tanıtıldı.

Söz bir kez daha dış seste.

1931 yılında yaşanan bir olay hukukun Naziler için hayati bir mesele olduğunun ispatı niteliğindeydi. Adolf Hitler’in Nazi Partisi 1920’lerin başından itibaren mahkemelere ve kurumlara meydan okuyordu. Sokaklarda SA olarak da bilinen ve milis gücü olarak görev yapan Fırtına Birlikleri vardı. Kendiler gibi düşünmeyenleri ve komünistleri sindiriyor hatta öldürüyorlardı.  Genç Weimar Cumhuriyeti’ne açıkça meydan okuyorlardı. Birçoğu siyasi şiddet eylemleriyle suçlandı ve yargılanmak üzere mahkemeye sevkedildi. Ve Nazi Partisi 8 yıl boyunca neredeyse 2 bin davaya konu oldu. Ancak 8 Mayıs 1931’de açılan dava tüm Almanya’yı şaşkına çevirdi. Çünkü bu kez mahkeme bizatihi Hitler’in kendisini çağırmıştı. Aşırı sağın lideri mahkemedeydi.

“HİTLER SİSTEM İÇİN TEHDİT”

1931 baharında Berlin sokaklarında ılık bir hava ve yoğun bir atmosfer hakimdi. Bu depremin tetikleyicisi genç avukat Hans Litten’dı. 27 yaşındaki bu hukuk adamı Naziler’e karşı açılan davalara aşinaydı. Bu yeni duruşmada Hitler’in sistem için bir tehdit olduğunu kanıtlamak istiyordu. Fırtına Birlikleri Berlin’deki bir dans salonunda komünistlere ateş açmıştı. Aslında sıradan bir davaydı. Ancak Hans Litten Hitler’in hayatını zorlaştırmaya kararlıydı.

HİÇBİR SÖZÜNÜ TUTMADI

Hitler 8 ay önce Leipzig’deki Reich Mahkemesi önünde yasalara saygı göstereceğine ve şiddete asla başvurmayacağına dair yemin etmişti. Litten için bu basit bir dava gibiydi. Çünkü Fırtına Birlikkeri tarafından işlenen vahşetten parti başkanı olarak Hitler’in de sorumluluğu vardı. Genç avukat herkesi hayrete düşürecek şekilde Hitler için bir mahkeme celbi çıkarttı ve sanık olarak çağrılmasını istedi. Kalabalıklar ve basın 8 Mayıs 1931’de Berlin Sarayı’na akın etti. Almanlar Hitler’in bıçak sırtında olduğunun ve yargılamanın siyasi kariyeri için bir tehdit arzettiğinin farkındaydı. Hans Litten 664 numaralı salonda hazır bekliyor. Elinde Hitler’e sadakatiyle tanınan ve daha sonra onun propaganda bakanlığını yapacak olan Joseph Goebbels imzalı bir belge vardı.

DAVA HİTLER’İ DELİRTTİ

Sonra ekrana konuya  derinlik kazandırmak üzere günümüz Alman avukatlarından Joachim Kerth-Zelter isimli bir tarihçi-avukat çıkıyor ve başlıyor anlatmaya…

– Joseph Goebbels “Nazizm” isimli broşüründe militanlara nasıl davranmaları gerektiği konusunda yol gösteriyordu. şöyle yazıyordu, “Tek dileğimiz bağımsız bir Almanya, başka bir şey değil. Eğer halk özgürleşmek istemiyorsa kendileri bilir. Bunu onların rızasını sormadan yapacağız. İktidarda olma iradesi bunun için gereken araçları yaratacaktır.”

Duruşma sırasında Hans Litten, Hitler’in karşısına bu ifadelerle çıktı. Hitler köşeye sıkıştığını biliyordu ve bunu belli etti. Sonunda Goebbels’le arasına mesafe koymak zorunda kaldı ve bu metnin parti tarafından onaylanmadığını belirtti. Hatta duruşma salonunda öfkeyle bağırıyordu. Litten’ın ona bu soruları sorma cüreti Hitler’i adeta delirtmişti. Partinin yasalara saygılı olduğunu ve her zaman da öyle kalacağını haykırıyordu.

ALMANYA DİKEN ÜZERİNDE

Dış ses devam etti…

Hitler’in mahkemesi saat 18:09’da sona erdi. Yalancı şahitlik konusu gündeme gelecek miydi? Karar 10 gün içinde verilecekti. Ancak Hitler’in öfkesi bir skandala neden olmuştu ve sükunete davet edilmesi gerekiyordu. Almanya’da hukuk mahkemeleri aynı zamanda birer tapınak olarak kabul edildiğinden Hitler az önce bir manasıyla dine de hakaret etmişti.

Almanya nefesini tutmuş kararı bekliyordu.

Belgeseli izlemeyecekler için sonunu kısaca özetleyeyim, izleyecek olanlar spoili yememek için okumayı burada kesebilirler😊

BİLANÇOSU 85 MİLYON ÖLÜ

Tabii ki mahkeme Hitler’e hiçbir ceza ver(e)miyor, yükselişi sürüyor. “İşçilerin sesiyim” diye ele geçirdiği Almanya’yı emekçileri ezerek felakete sürüklüyor.

“Beni seçerseniz Almanya’yı 10 yılda tanıyamayacağınız bir seviyeye getireceğim” sözünü tutarak ülkesini manen ve fiziki olarak yıkıyor.

Toplamda 85 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden oluyor. Bunların 11 milyonunu sadece beğenmediği için toplama kamplarında çocuk, kadın demeden topluca katlediyor. 

Son olarak da eğer merak ettiyseniz; kendisi hakkında dava açan genç avukat Hans Litten’i gücü ele geçirir geçirmez 1938’de yedi sülalesiyle beraber işkenceyle öldürüyor. 

Ve koca dünya bunlardan ders almamış gibi savaştan savaşa, iktidar hırsından ırkçılığa kadar hâlâ türlü çılgınlık peşinde koşuyor!

Visited 71 times, 1 visit(s) today