Atatürk ve basın

Bugün 24 Temmuz Basın Bayramı. 

Aslında Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü.

24 Temmuz 1908 tarihi basından sansürün kaldırıldığı tarihtir. Bu tarihte gazeteler ilk kez sansürsüz olarak yayımlanmaya başlamıştır. O gün bugündür de basın özgürlüğü bayramı olarak kutlanır.

Bugün yüzlerce gazeteci yazdıklarından, düşündüklerinden ya da yaptığı haberler yüzünden hapiste ya da sürgündeler; en masumu sindirilmişler.

Basın tarihi istibdat yönetimiyle müsemma Abdülhamit döneminden bu yana en sıkıntılı günlerini yaşıyor.

AKP ülkenin aydın yüzüne karabasan gibi çöktü. Yalama basın özgürlüklerinin farkında bile değil, çoktan dizlerinin üzerine düşerek teslim oldu. 

Yalamaya teşne ancak yalatılmayan basın ise çaresizce ya korkuyor ya da yalama basın olamadığı için hayıflanıyor.

Patronunun kredi kartını kullanmanın normal olduğunu düşünen gazeteciler türedi, canlı yayında AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan’dan fırça yiyen acizler kendilerine duayen gazeteci diyorlar. 150 yıl önce havaalanlarından Mekke’ye vizesiz uçulduğunu anlatan kör cahiller televizyon programlarının gözbebeği. Ordudan kovulmuşlar askerî, topu görse bomba diye karakola götürecek garibanlar spor otoritesi.

Anlayacağınız ülkede basın işi boka sarmış vaziyette.

SİLKİN VE KENDİNE GEL!

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün basın hakkında söylediklerini kendilerini satmış meslektaşlarım için bir kez daha yıllarıyla hatırlatıyorum, belki silkinir ve kendilerine gelirler.

– Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. 1922

– Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir. 1925

– Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir. 1924

– Cumhuriyet devrinin kendi anlayış ve ahlâkını taşıyan basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devir gazetelerinin ve adamlarının düzeltilmesi mümkün olmayanları ulusun gözünde belirlenirken, öte taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yaşamını kolaylaştırıp özendirecek işte ancak bu anlayıştaki basın olacaktır. 1 Kasım 1925, TBMM

– Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır. 1929

– Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır. 1923

– Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz. 1923

– Önem ve yüceliği cihan medeniyetinde açıkça kendisi gösteren basına, hükümetimizin birinci derecede önem vermesi; bu hususta sarf edeceği mesaiyi, millete ifa ile mükellef olduğu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüksek Meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır. 1 Mart 1922

– Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir. 1924

– Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır. 5 Şubat 1924, İzmir’de gazetecilerle sohbette

Visited 67 times, 1 visit(s) today