Yıllar sonra bir Galatasaray maçını canlı izlemedim. Yerine Galatasaray Lisesi’nden ağabey ve ablamın oynadığı bir tiyatro oyununa gittim; Sayın Schmitz. Oyunculardan Aykut Ağabey bile çıkışta, “Ne işin var lan senin burada maç varken” diye takıldı.
Oyunu tavsiye ederim, küçük bir sahnede oynanıyor ve her şeyden öte değişik; hikayenin büyük bölümünü Sayın Schmitz’in gözünden izliyorsunuz. Gözünden izliyorsunuz derken mecazi değil, gerçekten gözünden izliyorsunuz.
Tiyatroya biraz ilgi duyuyorsanız izlemenizde fayda var. Dedim ya her şeyden önce çok değişik, tek perdelik bir oyun.
GELELİM KONUMUZA…
Sonra özetine falan baktım maçın, çok da 4-0’lık başlamamış. 30’da gelen gol zayıf Antalyaspor’un direncini alıp götürmüş. O dakikaya kadar Galatasaray’a kök söktürecek pozisyonlar bulmuş Antalyaspor. Huyunu suyunu bildiğimiz emir erlerinden biri olsa orta hakem Ozan Ergün ve Belçikalı VAR ekibinin yerinde, bugün çok farklı şeyler konuşuyor olabilirdik.
4’ten sonra bile Muslera olası bir felaket durumunun oluşmasına mani olmuş falan filan.
“Eeeee ne şemsiyeme teyyare Galatasaray dün şampiyon oldu diye başlık atıyorsun?” diye sorduğunuzu buradan bile duyabiliyorum.
Gelin anlatayım isterseniz, kesmezse gamlı baykuşluğa devam edersiniz.
DÖRT SENE ÜST ÜSTE…
Galatasaray nasıl UEFA Kupasını aldı 2000’de?
Oynayarak.
En kötü maçında bile oynadı, ama birinci sebep takım olmuştu Galatasaray. Arkadaştılar, beraber sevinip beraber üzülüyorlardı. Saçlarını beraber kestiriyor hatta takım olarak komple sarıya boyatıyorlardı. Yanı sıra iyi oyuncular biraraya gelmişti. Sonuçta 4 yıl üst üste lig şampiyonluğu ve iki de Avrupa Kupası geldi.
Aynı ışık bugünkü Galatasaray’da da var.
İyilik haftasında görüntü çok net. Bu kez iyilik arkadaşlığın da önüne geçmiş. Dünya yıldızı, taraftarın taptığı golcün sakatlanıp sezonu kapatıyor (Ki son haftalara yaklaştığımızda bir sürpriz bekliyorum İcardi’den) yerine aldığın başka bir dünya yıldızı da gözbebeği oluveriyor Galatasaraylılar’ın gönlünde.
UZATMADAN…
Barış kendine dönmüş, üç maç kötü oynayınca sövenler sanırım şimdi suratlarını sokacak delik arıyorlardır. Morata bakmadan orta yapacak, Mertens’le akıl yarıştıracak kalitede. Osimhen’e açtığı ve maçı çözen golün pası yılın asisti olmaya aday. Yunus yavaş yavaş kendine geliyor. Bana göre bastona ihtiyacı olana kadar Muslera kalede kalmalı. Torreira, Sara ve Abdülkerim’in biraz gayrete ihtiyaçları var, emniyet sübabı Davinson.
Buraya kadar futbol ama Galatasaray’da durum futbolun çok ötesinde.
Her zaman sevgiyle andığım Enis Ağabey’in (Fosforoğlu) yazdığı tiyatro oyunu gibi, “Futbol sadece bir oyundur.”
Fazlası Galatasaray’da…
SONUNDA İYİLER MUTLAKA KAZANIR
Gol krallığına koşan Osimhen kazanılan penaltıda topu “Al sen at” diye Morata’ya teslim ediyor. Üçüncü golü imkan olsa Barış’a yazacak. Dördüncü golün asistörünün kramponlarını parlatıyor.
Kapris yarine bu takımda sevgi var, iyilik var. 38’lik Mertens su dağıtıyor kulübeden. Dakika alamayan Jelert’i hat-trick yapan star teselli ediyor.
Çoluk çocuk nasıl sevinilir başta ebedi dostuna olmak üzere tüm takımlara öğretiyor. Taklitlerin sakilliğine taklit edenlere gönül vermişler bile kıl.
Bu havada Galatasaray şampiyon olmayacak da kim olacak!
Unutmamak gerek ki sonunda iyiler mutlaka kazanır. Nazar değmesin, Galatasaray’dan da iyilik taşıyor.