Evet lükstür özgürlük, hele hele hava bugün ülkemizde yaşandığı gibi alabildiğine merhametsizse.
Yüzlerce gazeteci, akademisyen, CHP’li hatta onlar gibi düşünmeyen vatandaşın özgürlüklerine merhametsizce çöküyorlar. Fakat anlayamadıkları bir şey var; kendi tabirleriyle içeri tıktıkları hainler onlardan daha özgür.
Nasıl mı, anlatmaya çalışayım.
Özgürlüklerini ellerinden aldıkları insanlar onlardan daha eğitimli, daha liyakatlı en önemlisi de daha iyi yürekli.
Belki kalabalık bir koğuştalar belki de 5 metrekarelik bir hücrede izoleler ama neredeyse tamamı yaşananların bir kâbus olduğunun farkında. Er ya da geç yargı mekanizmasının kendine geleceğini ve özgürlüklerine kavuşacaklarını biliyorlar. O güne kadar da hepsinin içeride bir şeyler okuduklarından adım gibi eminim.
82’NCİ İL MUSUL MU KIBRIS MI!
Merhametsizlerin okuduklarını sanmıyorum, mesela başkalarının ülküsü için kendi ülküsünden vazgeçen Devlet Bahçeli kendi dediklerini bile okusa bir gün kara dediğine ertesi gün ak demez. En azından 82’nci ilin Musul mu Kıbrıs mı olacağı konusunda net bir kararı olur. Bu kadar mı baştan savma, hamasi siyaset yapılır! Bence okumadıkları için vizyonları genişleyememiş ve ezberledikleri 3 – 5 cümleyle ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar.
AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan ilk başbakan seçildiği günden bu yana neredeyse her yıl, “Enflasyonu tek haneli rakamlara indireceğiz” sözü verdi bize. Biz yememiştik ama uzun süre kendisine inananlar bile bugün kanmayı bırakıp çöpten meyve sebze topluyorlar. Stratejileri o kadar dar ki zamanın başbakanı Binali Yıldırım’la değişik yıllarda kelimesi kelimesine aynı metni gözümüzün içine baka baka okuduklarını belgeleyen video dolaşıyor sosyal medyada.
OKUMAK ZAMANI BÜKER
Okumaya geri dönelim, kendimden biliyorum; tamamen olmasa bile askerde insanın özgürlüğü kısmen kısıtlanıyor. Alıştığın insanlar, mekanlar, koltuk, yatak artık yok. Yatma kalkma saatin başkalarının inisiyatifinde. Mesai bittikten sonra bile özgür değilsin ancak en sonunda kendinle baş başa kalabileceğin bir an geliyor. Yapacağın üç şey var!
1) Yeni tanıştığın insanlarla sınırsız geyik.
2) Hâline üzülüp kahrolacak derecede içlenmek.
3) Okumak.
Bazen 18’inci yüzyılda Marie Antoinette ile Fransa’nın saraylarında dolaşırsın bazen de 19’uncu yüzyılda Raskolnikov’un vicdanı olursun okumaya dalarsan. Zaman daha çabuk geçer, aslında zaman aynıdır ama beynini beslediğin için mutluluk hormonların yardımına koşar ihtiyaç dıyduğun anda.
BAKKAL BİLE ZOR
Konu biraz dağıldı, toparlayalım mı?
Bugünün içeridekileri bir gün özgürlüklerine kavuştuklarında istedikleri her yere gidebilecekler. Sinemaya, tiyatroya, camiye, meyhaneye, plaja, konsere; kısaca nereye isterlerse ellerini kollarını sallaya sallaya gidebilecekler. Gittikleri yerlerde de baştacı olacaklar, insanlar sıralarını vermeye çalışsa da almayacaklar başkaları gibi imtiyaz gaspçısı olmadıkları için. Büyük ihtimal de bugün çektiklerini unutmuş olacaklar.
Bugünün ehlikeyfleri ise eğer yanlarında resmi bayramlarda Anıtkabir’e yığdıkları kitle yoksa bakkala bile gidemeyecekler tam da bugün bir maça, pazara gidemedikleri gibi.
Ahaliyi yanlarında getiremiyorlarsa karşısına çıkamıyorlar artık halkın. Yaptıkları sınırsız merhametsizlikle gün be gün sanal zindanlarının duvarlarını birbirlerine yaklaştırıyorlar.
Kimmiş şimdi özgürlüğün lüksünü yaşayanlar, anlatabildim mi😊