Bir dostu daha kaybettim, Göksel’i de uğursuz hastalığa kaptırdım. 57 yaşında daha gülecek, eğlenecek çok şeyimiz varken gidiverdi.
25 normal adamın yaşayamayacağı kadar macera yaşadı Çingenem. Evet Galatasaray Lisesi’nde hepimizin bir lakabı vardı, Göksel’inki de Çingene’ydi. Esmerliğinden, karakterinden dolayı değil, neşesinden, kaygısızlığından dolayı takılmıştı bu lakap Çingene’ye. Soyadı Özdikicioğlu, her eğitim yılı başı Fransız hocalara ısrarla soyadının yoklama listesine yanlış yazıldığını, “d”nin aslında “s” olduğunu ciddiyetle anlatırdı.
Bir itlik puştluk varsa mutlaka Çingene’nin de parmağı vardır. Okul bitti, herkes ciddiyetine ciddiyet katarken Çingene’nin hayatı tiye alışı hiç değişmedi, aksine katlanarak arttı. Bir saniye sonrasını düşünmeden dolu dolu yaşadı hayatı.
Yıllar yıllar önceydi, Cimbom’um Avrupa’da galip, Paris sokaklarında gururla dolaşıyoruz. Bir anda 15 liseli oluverdik, bir Ermeni meyhanesini kapattık. Kapattık derken gerçek manada kapattık; kepenkleri biz içerideyken indirdi gece yarısı yasağını aşmak için meyhaneci. Zıbarana kadar içtik, Çingene meyhanecinin şarkıcı karısını kıskandıracak kadar güzel sesiyle kulaklarımızın pasını sildi. Yusuf Ağabey’in Saint George’daki evine giderken Seven Eleven’a girdik bira almaya. Birbirimizden habersiz birer kasa almışız. Eve girdik, herkes yattı. Salonda kaldık ikimiz, “Nasıl içeceğiz lan bunları” dedim, “Gayret edeceğiz” dedi sakince. Sonra sızdık tabii ki.
Sabah 7 gibi tık tık tık sesleriyle uyandık, “Allllaaaah, bıldırcınlar geçiyor” dedi. Birinci kattaki dairenin penceresinden kızlara bir şeyler söyledi. İki cümle ha, şeytan tüyü vardı kardeşimde. Kızlar bir birbirlerine baktılar, bir bize baktılar sonra saatlerine bakıp üzgün kafalarını sallayıp yollarına devam ettiler. “Çok şey kaybettiklerinden habersizler” dedi o muzip gülüşüyle.
Sonra o zamanlar 1 yaşında olan oğluma hediye aldı Çinliler’den. Duyabileceğiniz en sinir bozucu müziği çalan bir oyuncak. Her tuşundan ayrı rahatsız edici müzik çıkıyor. 10 sene pili bitmedi mendeburun. Beni her gördüğünde, “Hâlâ kafanı şeediyor mu Aslan’a aldığım oyuncak” diye kahkahayla gülerdi. Önemli olan yeğeni sevindirirken bana da işkence çektirmekti. Yeryüzünün en zeki insanlarından biriydi. Paris polisini bile tatlı diliyle bağlamıştı. Peugeot 106’sını istediği kaldırıma park ediyordu ve arabaya hiçbir şey olmuyordu. “Ceza yazmıyorlar mı?” diye sorduğumda, “Yazıyorlar ben de vermiyorum, anlaşmamız böyle” cevabını verdi gülerek. Bulamıyormuş Paris polisi kendisini.
Yan yana geldiğinizde gülmeden, eğlenmeden bir an geçirmeniz olanaksızdı.
Aramızdan ilk dede olan Çingene’ydi, dünyalar kadar seviyordu torununu.
İstanbul dışındaydık, cenazesine katılamadık ama o geldi Asena ile beni ziyaret etti kelebek formunda onun anısına kurulmuş masada.
Yolun açık olsun Çingeneciğim, Seksom’a da selam söyle, Cennet sizlerle çok daha eğlenceli bir yer olmuştur kesin.