- “Çocukluk aşkımsın, sen ilk göz ağrımsın
- Kimseyi, kimseyi sevmedim senin gibi
- Sevdanın uğruna terk ettim her şeyi
- Hayatın anlamı Galatasaray”
Galatasaray tribünlerinde söylenen en güzel tezahürat, tabii bana göre.
- “Oleeeey oleeeey oleeeey oleey olalaaa
- Kalplerde yıldız gönüllerde ay
- Şampiyonsun Galatasaray”
Bu da bebekken oğluma söylediğim ninni.
İkisinin yeri ayrıdır bende; biri büyük bir aşkı anlatır diğeri aşkın büyüklüğünü.
İki senedir şampiyon oluyor Galatasaray, bu sene de en büyük aday. Ligin ilk devresinin bitmesine 3 hafta kala en yakın rakibinin 6 puan artı ikili averaj; 7 puan önünde. UEFA Avrupa Ligi’nde ise 6 maçta 4 puan ve 15 basamak önünde.
İki ligde de henüz bileğini bükebilen çıkmadı, namağlup anlayacağınız.
Tartışmasız rakiplerine ezici bir üstünlük kurdu son yıllarda Galatasaray.
Baktılar baş edemiyorlar birleştiler; kimi zaman stat isminde, kimi zaman federasyon yönetimi ve kurullarında, kimi zaman da çocuk bahçesinde. Ama olmuyor, yapamıyorlar, Galatasaray ile yarışamıyorlar.
AİDİYET DUYGUSU
Tüm kavgalar da Galatasaray’ın bu orantısız başarısı yüzünden çıkıyor. “Bunlar ne yapıyor da bu kadar başarılı oluyorlar” demiyorlar. “Nasıl seviyemize çekeriz” diye fesatlanıyorlar.
Oysa ki aradaki farkın aşk olduğunu anlamak için bir dakikalığına hafıza çalıştırmak yeterli.
Hagi, Drogba, Sneijder, Podolski, Elmander, Melo ve yolu Galatasaray’dan geçmiş onlarca dünya yıldızının ağzından “En büyük Galatasaray” lafı eksik olmuyor. 45 yıl öncesinin gol kralı Hoçiç‘in Bosna’daki köfteci dükkanının kapısında o Galatasaray bayrağı boş yere dalgalanmıyor.
Rakipten problemli diye gönderilen Batshuayi, Galatasaray’ı İcardi ve Osimhen’in yokluğunda zirvede tutuyor. Çok mu iyi golcü, bence değil. Ama huzuru buldu, sihirli kelime aidiyeti buldu.
Evet aidiyettir Galatasaray, 543 yıldır ilmek ilmek işlenen bir aşkın aidiyetidir.
Saadet huzurla olur parayla değil. Aşağı çekme kültürüyle değil zirveye çıkma isteğiyle gelir başarı.
Çok mu muhteşem hoca Okan Buruk, bana göre asla değil. Oyuncu değiştirmesi, değiştirmemesi, hatta geç değiştirmesi deli ediyor Galatasaraylıları. Ama Avrupa’nın arızası Zaniolo’yu iki ayda ana kuzusuna çevirebildiğine göre var bir meziyeti. Kantarda artılar ağır basarsa herkese sus düşer. Florya’da hergün Neşeli Günler filmi çevriliyor. Trabzon maçında kenarda ısınan Osimhen’in Galatasaray ataklarında zıp zıp zıplaması bu aidiyetin en somut göstergesidir.
BEYOĞLU ÇOCUĞU
Bu sebeple mafya kılıklıların, ipek don doğumluların, kendini özel zannedenlerin, Yugoslav tayfanın Galatasaray’ı çekmeye çalıştığı bataklığa düşmez Galatasaray.
Top aut çizgisini geçtikten sonra kalesinde golü görse de günün sonunda o topa hangi çizgiyi geçmesi gerektiğini öğretir. Öğretirken de saldırganlarının seviyesine inmez, nezaketinden ödün vermez.
Haaa bu demek değildir ki tokat atana diğer yanağını çevirecek Galatasaray!
Beyoğlu çocuğudur, yeri geldiğinde salon beyefendisi yeri geldiğinde Ustura Kemal’dir; haklarına, başarısına, puanlarına göz dikenin gözünü çıkarır, el sürenlerin elini kırar.